Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkarak dağılmış, Anadolu toprakları emperyalist güçler tarafından işgale uğramıştır. Henüz 19 yaşında olan Nâzım Hikmet ve arkadaşı Vala Nureddin ise milli mücadeleye katılmak için zorlu bir yolculuk sonrası İstanbul’dan Ankara’ya gelmiş ve akrabası Fazıl İsmail Paşa tarafından birinci mecliste Mustafa Kemal’le tanıştırılmıştır. Yıl 1921’dir. Nâzım Hikmet ve Mustafa Kemal’in ilk ve son karşılaşması bu tarihte, Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleşir. Şiire ilgi duyan Mustafa Kemal’in, karşısında ki bu iki genç şaire tek bir nasihati vardır. ‘’Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazma yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız.’’ Hayatın ‘’cilvesidir.’’ Mustafa Kemal kurtuluş savaşına katılmaya gelen bu iki genç şaire gayesi olan şiirler yazın demiştir fakat Nâzım Hikmet sonraki yıllarda yazdığı ‘’gayeli’’ şiirler nedeniyle tutuklanıp, idamla yargılanacak, ömrünün 13 yılını cezaevlerinde geçirip çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılacak ve ‘’vatan haini’’ ilan edilip vatandaşlıktan çıkartılacaktır. Mustafa Kemal önderliğinde emperyalist işgale karşı başlatılan bağımsızlık mücadelesi yoksul Anadolu halkının desteğiyle zaferle sonuçlanmıştır. Bu büyük zafer adına çok sayıda öykü, şiir ve roman yazılmış olsa da hiç biri Nâzım Hikmet’in ‘’Kuvayi Milliye’’ destanı kadar güçlü ve etkili olamamıştır. Destanın yazılış hikâyesi ise şöyledir. 1937 yılında Şevket Süreyya Aydemir’in evinde, Nâzım Hikmet, İspanya iç Savaşı’nı anlatan bir şirini okur. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer çok duygulanır ve gözyaşları içinde Nâzım Hikmet’ten bir istekte bulunur: “Bu şiirde ne komünizm, ne kapitalizm var. Bu şiirde anlatılan halkın isyanıdır. Tıpkı bizim İstiklâl Savaşı’mızda olduğu gibi. Ama ne yazık ki hiçbir Türk şairi bu destanı dile getirmedi. Yazık değil mi, Nâzım? Bizim halkımızın isyanı ve savaşı yanında İspanya iç harbi çocuk oyuncağı kalır. Anadolu destanını yazsana Nâzım sen. Anadolu destanını yaz…” Destan konusunda Nâzım’ı sıkıştıran bir başka kişi de Kurtuluş Savaşı’nın önemli komutanlarından olan Nazım Hikmet’in dayısı Ali Fuat Cebesoy’dur. Nâzım Hikmet kendisini tutuklayıp susturmaya çalışanlara karşı cevabı bu destan üzerinden verecektir. 1939 yılında İstanbul tutukevinde yazmaya başladığı destanını 1940 yılında Çankırı cezaevinde devam ettirir ve 1941 yılında Bursa hapishanesinde bitirir. Destanın başlangıcı ise şöyledir; ‘’Onlar ki toprakta karınca, / suda balık, / havada kuş kadar çokturlar; / korkak, / cesur, / cahil, / hakîm / ve çocukturlar / ve kahreden / yaratan ki onlardır, / destanımızda yalnız onların maceraları vardır.’’ Nâzım Hikmet Kuvayi Milliye Destanı’nda kurtuluş savaşını bölümler halinde ele alır. İşgal altında ki Anadolu’yu, Erzurum ve Sivas kongrelerini, kurtuluş savaşı muharebelerini şiirin gücüyle resmeder. Epik bir dille kaleme aldığı eserinde kadın ve erkek nice isimli isimsiz kurtuluş savaşı kahramanlarının yanında Karayılan’dan, Arhaveli İsmail’e, Kambur Kerim’den Kartallı Kazım’a kadar yer verir. İşte bu tarihi destan yoğun ilgi ve beğeniyle birçok kesim tarafından sevilip sahiplenilirken ve Nâzım Hikmet’e toplum tarafından açıktan yada gizli güçlü bir sevda beslenirken, Hikmet tutukluluğunun 10. yılında Bursa hapishanesinden kendisini sevenlere şöyle seslenecektir; ‘’Sevdalınız komünisttir, / On yıldan beri hapistir, / Yatar Bursa kalesinde.’’ Bu yazı toplam 25 defa okunmuştur.