Dürüstlerin budalalığı, cahil yaşlının tecrübesinden, aç gözlünün zenginliğinden ve görgüsüz kibirli entelektüelin eyleminden toplum için çok daha yararlıdır. Hiç değilse insanlarda kusur aramaz, alaya almaz ve hiç kimseyi hakir görmez. Budalanın nasıl bir insan olduğunu ben anlatmayayım. Dostoyevski’nin Budala isimli dünyaca meşhur eserini alın okuyun ama cahilin tecrübesini ve kibirli entelektüelin faydasız eylemini görmüş biriyim. Bu toplum boş nasihatlerden, lüzumsuz nasihatlerden ve lüzumsuz nasihatçilerden çok çekmiştir. Gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerinde milyonlarca nasihatçi vardır. Şahsen ben bu insanda kusur arayanlardan büyük acılar yaşadım. Cahillikleri, önyargıları ve kibirlilikleri yüzünden milyonlarca insanın hayatını yaşanılmaz hale getirdiler. Sevdikleri ve önemsedikleri her şeyi herkesin sevmesini ve beğenmelerini isterler. Kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına hiç düşünmeden yaparlar, bir de bunların varlıklı olanları vardır. Paralarıyla ve güçleriyle her kapıyı açacaklarını düşünürler açarlar da ama asla insanların gönül kapılarını açamazlar. Her kapıyı açan para ve güç gönül kapısını asla açamaz. İnsanlık tarihi boyunca parasıyla hiç kimse kendisini başkalarına sevdirememiştir çünkü paranın açtığı tek kapı var o da kötülükler kapısıdır. İnsanların paradan daha çok sevgiye sevilmeye, önemsenmeye, hoşgörüye, ilgiye ve teselliye ihtiyaçları vardır. Ha şunu da söyleyeyim en büyük kötülükleri ve önyargıları en yakınlarımızdan görürüz. En çok onlar kusurlar ararlar. Bizler de birkaç gün önce bir yakınımla sokakta görüşmüştük adam daha hiçbir şey sormadan “Seni bir gün akıllı görebilecek miyiz?” dedi. “Çok mu istiyorsun?” dedim, “Yahu istemem mi?” dedi. İkiyüzlülüğüne doymasın benim deliliğim onun ikiyüzlülüğünden çok daha iyidir. Bu ülke ne çekiyorsa böylesi ikiyüzlü ve döneklerden çekiyordur bu tür insanlarla Konuşmak, dost olmak ve iş yapmak öyle zordur ki hiç kimse de olmasın her şey benim olsun diyenlerdir. Zenginin önünde eğilip ağam paşam diyenler de bunlardan çıkar ormanı görmeyip ağacı görenlerdir bunlar. Kimi yazılarımda çobanlık yaptığımı anlatmışımdır. Devamlı gittiğim bir kahvede bir masada sohbet eden birkaç insan beni görünce içlerinden birisi “Aha çoban geldi, çobandan gazeteci mi olur?” deyince hep beraber gülmeye başladılar. İçlerinden bir başkası “Çobandan gazeteci olursa memleketin hali de böyle olur.” dedi. Açıkçası bugünkü ülkemizin halini bu önyargılı adamlar benim çobanlığıma bağladılar işin en gülünç olanı bu adamların hepsinin geldikleri yerlerde çobanlık yapmış olmalarıdır. Uzaktan da olsa hepsini tanıyorum. Kitap, gazete ve dergi okumuş olsalar bileceklerdir ki ülkemizin en büyük yazarlarından biri Yaşar Kemal ilkokul mezunu bir köylü çocuğudur. Yüksekokul okumamış ama dünya çapında edebiyatçı ve sanatçı olan yüzlerce insan vardır. İşte kusur aramak böyle bir şeydir. Hani bir yazar diyor ya “İnsan insanın kurdudur.” Ne kadar doğru söylemiş, ben bu insanları suyu kaynamamış ve demini almamış insanın dilini yakan, ruhuna faydası olmayan çaya benzetirim. Şimdi anlatacağım insan bir sokak dilencisidir, onu bir sokakta dilenirken tanımıştım ve kısa bir sohbet etmiştik. Hayatımda bu kadar kibar, nazik ve açık sözlü birini görmedim desem yalan söylememiş olurum. Oğlu bu yıl doktor çıkacakmış, o kahvedeki gülen adamlar bu yazımı okumuş olsalar, inşallah okurlar, “Dilencinin oğlundan doktor mu olur?” diyeceklerdir. Kesinlikle böyle diyeceklerdir, önyargı ve insanlarda kusur arama milyonlarca insanı insanlıktan çıkarmıştır. Einstein boşuna dememiş “Atomu parçalamak önyargıyı parçalamaktan çok daha kolaydır.” diye. Yazık bu insanlar çocuklarını bu yanlış mantıkla hayata hazırlıyorlar. Bu yazı toplam 32 defa okunmuştur.